YETKİNLİK ya da POTANSİYEL, İşte bÜtÜn mesele bu!

Şimdi şöyle bir yaslanın geriye. Bir şirkette üst düzey yönetici olduğunuzu hayal edin. Kritik bir yönetici pozisyonu için seçim yapmak zorundasınız ve karşınızdaki adaylardan biri en iyi üniversiteden mezun, sektörün en iyi şirketlerinde yöneticilik yapmış, ve gerekli yetkinliklerin tümüne sahip, tüm değerlendirmelerden şu ana kadar çok iyi puanlar almış biri zat. Diğeri ise sektör tecrübesi olmayan, ancak meraklı yeni deneyim ve bilgiler edinen, öğrenme ve değişime açık olan, yeni olasılıklar yaratabilecek detaylar peşinden koşan, insanlar ile iyi bir bağ kuran ve tüm engellere rağmen hedeflere ulaşmak için savaşabilecek ve gerektiğinde yıkılmadın ayaktayım diyebilecek biri. Hangisini tercih edersiniz ?

sky challenge

Evrekka nın ana okuyucu kitlesi tabi ki, orta seviye yönetici ya da adayı, en kötü aday adayının adayı 🙂 olan siz beyaz yaka vefalı dostlar. Bırakalım şimdi üst düzey yönetici seçme işini diyorsunuz, duyar gibiyim. Fakat bir düşünün siz bile naçizane ekibinize yeni birini katarken bile en özetinde yetkinliğe mi potansiyele mi önem veririsiniz acep bir düşünün bakalım ?

job_interview

Bu yazı için bana Evrekka dedirten, “It is not the How or the What but the Who” kitabının yazarı olan Claduio Fernando Araoz un HBR da yayınlanan, ana mesajı “Potansiyel neden artık zeka, deneyim ve yetkinliklerden daha iyi bir koz” olan makalesi*.

Araoz günümüz koşullarında kişileri belli rollerde başarılı kılan etmenlerin yarın rekabet ortamı ve şirket stratejisi değiştiğinde, ki çoktan başladı bu değişim, yahut farklı bir çalışma grubunu yönetmesi veya işbirliği yapması gerektiğinde etkili olmayabileceğini söylüyor. Asıl meselenin çalışanların ve liderlerin doğru becerileri öğrenme potansiyeli olup olmaması olduğunu anlatıyor ve küreselleşme, demografi ve ürün hatlarından oluşan üç ana kuvvetin üst düzey yetenekleri daha da kısıtlı hale getireceğini vurguluyor yakın gelecekte. Her canlı gibi endangered species (Nesli Tükenen Türler) olacak bu zavallı potansiyel sahipleri demek istiyor bir nevi 🙂

The Disa Primary School in Hout Bay, Cape Town, South Africa on Feb. 22, 2013. © Vance Jacobs 2013

Verdiği örneklerde yaklaşımını doğrular nitelikte. Dünyada bugünki ve 2016 yılları arasındaki büyümenin % 70 inin gelişmekte olan pazarlardan gelecek olması, buna karşın 2020 yılı itibarıyla Rusya, Kanada Güney Kore ve Çin’i de kapsayan bir çok ülkede, emeklilik yaşına erişenlerin sayısının iş gücüne katılanlardan fazla olacağı ilginç bir gösterge. Çin özelinde bile ülkenin kendi içinde büyümesine odaklanan bizler aslında ülkenin küresel etkisini gözden kaçırabiliyoruz. 2003 te Global Fortune 500 şirketleri arasında sadece 8 şirketi bulunan Çin, şu an 88 adet şirket ile bu listede mesela.

Peki bu tempoda, bu faktörlerle, gelecek 10 yılda emsalsiz bir yetenek savaşının olacağı bu dünyada şirketler potansiyeli keşfetmeyi, ardından onları elinde tutmayı nasıl başaracaklar, neler yapmalılar ?

Cevap net ; daha iyi işe alım, doğru değerlendirme ve geliştirme sürecini doğru yönetmek. Araştırmalar diyormuş ki dört tane ana vasıf olmalı kişide; merak, içgörü, bağlanma ve kararlılık. Ha bunların en üstünde de motivasyon. Özveri gerektiren hedeflerde tutkulu bir inat gerekiyor. Potansiyeli olan kişiler büyük hırsları olup yaptıkları işlerde izlerini bırakmak isteyenler ve onlar kolektif hedeflerin peşinde koşarken, işlerini daha iyi yapmak için yatırım yapıyorlar.

Buldunuz adamınızı, nasıl elinizde tutacaksınız peki ?

Daniel Pink “Drive”** kitabında bizim gibi bilgi işçilerinin enerjisini üç temel unsurdan aldığını söylemiş; özerklik, yaşamlarımızı yönetme özgürlüğü; ustalık, mükemmelleşme arzusu ve gaye, yaptığımız işin bizden daha büyük bir amaca hizmet etme arzusu. Para tabi ki önemli, ama araştırma göstermiş ki, motivasyonu kırmayacak şekilde belli bir düzeyin üstüne geçildiğinde düşünüldüğünden daha az etki taşıyor maddiyat. Arozo kendi şirketinde yapılan bir araştırmayı buna çok iyi bir örnek olarak vermiş. Yeni işe alındıktan sonra işlerinde başarılı olmalarına rağmen 3 yıl sonra başka bir yerde işe giren çalışanlarının % 85 inin daha üst pozisyona geldiğini görmüşler, yani potansiyeli olan yetkin insanlar olduklarının kanıtlandığının. Bu kişilerden sadece % 4 ü işten ayrılmada birincil sebep olarak parayı göstermiş. Daha yaygın sebepler kötü patron, sınırlı destek ve gelişme fırsatlarının kısıtlı olması olarak ortaya çıkmış bu araştırmada.

Arozo makale sonunda bendenizi şu cümlesi ile vurmuş ve benim yazımıda bu pargrafla sonlandırmama sebep olacak ara pası atmış adeta. “Yüksek potansiyelli çalışanlarınızın sınırlarını daha büyük işler, bütçeler ve daha fazla ast ile zorlamak gelişmelerini sürdürecek ama hızlandırmayacaktır. Çeşitli, karmaşık, çetrefilli, rahatsızlık uyandıran roller ise hızlandıracaktır ”

social-media-347x300

Amann boşverin. Ben bir kahve söyleyeyim en iyisi 🙂  O kadar yoğun gündem varki dışarda. Gidip yeni Cumhurbaşkanı adayının profilini bir okuyayım. İŞİD yine hangi videoyu youtube a eklemiş ve tavukçuluk endüstrisine nasıl ilham veriyor ona bir bakayım. Yukarıdaki muhabbetlerin bize ulaşması bir 10 seneyi bulur zaten. Önce kentsel dönüşümü bir tamamlayalım, sonrası Allah Kerim 🙂

Evren

21.06.2014

@Cadde/İstanbul

* HBR Review, Haziran 2014 Türkiye, "21. Yüzyılda yeteneği keşfetmek"
** Daniel Pink, "Drive", http://www.danpink.com/books/drive
Fotolar, Internet, Anonim :)

HANGİMİZ SUÇLUYUZ ? by “BİR ACAYİP ADAM”

Evrekka nın ilk Köşe Yazarı.. Eski ve gerçek dost..Kral adam…
Karşılaştığım en iyi toplum ve sistem analistlerinde biri.. İçinde sürüklendiğimiz yaşamda varoluşu ve yetenekleri ile yapabileceklerini bir bilseniz.. Amma velakin, yaşadığı dünyaya inat gitmeyi tercih ederek seçimini yaptı o.. Artık buradan da o inadını ve isyanını okuyabilecek ve istediğiniz anda ona katılarak paylaşabileceksiniz..
Karşınızda ilk yazısıyla Bir Acayip Adam…

HANGİMİZ SUÇLUYUZ ?

O PİTİ PİTİ KARAMELA SEPETİ…

Bugünkü “denek”imiz henüz sistemin torna tezgahından geçmemiş, 6 yaşında, 1.sınıf öğrencisi  junior “Bir Acayip Adam”.

Sabah sabah bu maymuna soytarı soytarı hareketler yapıyorum. (İçeriği boş, şekli kof egemen güç icraatları misali).

Annesi “bu çocuk neden bu kadar gülüyor acaba” diye mutfaktan gelip bakıyor. (Bizim evde bile kadının yeri mutfaksa bitmiş bu memleket)

Annesi de mutfaktan gelip bakınca benim gayet mülayim bir şekilde oturduğumu görüyor.

-Oğlum ne oldu, ne gülüyorsun bu kadar?

-Babam komik hareketler yapıyor.

-Hayır ben bir şey yapmıyorum, çocuğa bir şeyler oldu, kendi kendine gülüyor.(Takdir-i İlahi işte)

-Hayır anne, babam güldürüyor.

-Ben bir şey yapmıyorum.

-Yapıyorsun baba.

-Hayır yapmıyorum, ispatın ya da şahidin var mı?

-???

-Sen yaptın diyorsun, ben yapmadım diyorum, ikimizden biri yalan söylüyor.

-???

-O zaman bir tekerleme sayalım, kim çıkarsa o yalancı demektir.

Egemen güç burada zayıfın da hoşuna gidecek göstermelik bir adalet mekanizması kurar, neticesini önceden bilir ve kendini haklı çıkaracak şekilde uygulamaya koyar. Zayıf, bunu sadece bir oyun zanneder, gerçekten de bir “oyun”dur, ama onun bildiği kadar masum olmayan bir “oyun”.

-Tamam baba.

-Başlıyorum, o piti piti karamela sepeti…

Zayıf, “oyun”un hala adil olabileceğini düşünürken bir şeyi unutur; Adalet, “Mülk”ün yani “Malik”in yani “Egemen”in temelidir.

Hiçbir “usta” kendisinin de içerisinde yaşayacağı binanın “temelini” sarsılacak ya da yıkılacak şekilde yapmaz. Bu ancak deprem vazifesi görecek ve bu inşanın yıkılıp yerine “yeni”nin yapılmasını sağlayacak bir güçle mümkündür.

-Bak sen çıktın oğlum, demek ki sen yalan söylemişsin.

-Ben yalancı değilim baba, ben suçlu değilim.

-“Adil oyun”umuz böyle söylemiyor ama, seni suçlu ve yalancı olarak gösteriyor, başka ne yapabiliriz ki?

“Denek”imizin gözlerinin dolmasından da anlaşıldığı üzere; “Zayıf denek”, masum olduğunu biliyor ve olaylara sebebiyet veren asıl suçluyu da… Fakat suç ve adalet aynı kişinin tekelinde…

Ne yapılabilir ki?

-Evet oğlum başka ne yapabiliriz ki?

-Bilmiyorum baba.

-Zaten ben de senin “bilmemeni istiyorum”. Fikrinin olmamasını, alternatif bir adaletin, alternatif bir sistemin olmamasını istiyorum.

Sen bilmediğin sürece ben kuralları koyarım…

Ve sen sadece “Oyun”un bir parçası olursun…

08/06/2014 Bir Acayip Adam

Dİnçer Mola = Şangay Muhtarı

O bir Şangay Muhtarı, O bir on numara adam, o bir Dinçer Molaaa..

İyi bir kalbe sahip olup, hala kimseyi kırmadan yaşamayı başaran biri o.

Evrekka da All Stars” köşesini açarken benim en büyük güvencem sizlerdiniz. Etrafım o kadar birbirinden değerli ve inanılmaz işler yapan arkadaşlarım, dostlarım, tanıdığım insanlar ile dolu ki bu köşenin hiç boş kalmayacağına inandım sayenizde. Dinçer de onlardan bir tanesi.

Benim Dinçer ile tanışmam 2010 yılı bir Mayıs ayında bir ofis arasi öğle yemeğinde başladı. Şangay a bir bavulunu alarak giden ben etrafımda binlerce Çinli arasında sıkışmışken hızır gibi yetişti ve sonrasında Şangay da sınırsız geyikler, geziler, komik anılar ve Playstation maceraları ile dopdolu bir dost kazandırdı bana.

Amatörce başladığı hobisi şimdi onu Şangay ın rehberi haline getiriyor. Artık insanlar önce onun sitesinden keşfetmeye başlıyor bu şehri, ve o herkese elinden geldiğince yardım etmeye devam ederek eşi Müge ile beraber mutlu bir hayat yaşıyor dünyanın yeni parlayan yıldızında…

Evrekka gururla sunar sayın takipçiler; Dinçer Mola, www.sangayrehberi.com

Sayın Mola.. Şerefler verdiniz efendim röportajımıza.. Klasikten taviz vermeyen sorularımızla başlayalım hızlıca. Dinçer Mola ve Şangay nasıl bir araya geldi, Evrekka okuyucularına paylaşabilirmisin ?

Dinçer ve Şangay dan önce Müge ve Şangay bir araya geldi aslında.. O zaman nişanlım olan Mügenin Şangaya iş gereği atanması beni de buraya bir anlamda getirdi diyebiliriz. Öncelikle 1 sene tek başına idi Müge burada ve tabi ki zor oluyordu bunu yönetmek. Bu süre zarfında bende bir kaç kere turistik ziyaret yapıp Şangay ı keşfetmeye çalıştım ve sonrasında baktık ki beğendik, buralarda yaşayabiliriz bende Şangaya geldim ve 2009 yılının sonunda itibaren hayatımızı burada sürdürüyoruz.

– Şangayrehberi fikri nasıl ortaya çıktı?

İlk başta mesafe olduğu için aile olan iletişimi arttırmak idi amaç, buralarda neler yapıyoruz neler ediyoruz aktarmak gibi. Çünkü sürekli arayıp konuşabileceğimiz bir durum yok, bu yüzden dedim bir web sitesi yapayım. Hani, bu kadar bir Şangay Rehberi olmak fikri yoktu. İlk aldığım domain de şangay.wordpress.com idi aslında. Burada gezdiğim yerleri, aktiviteleri resimleri falan koyarak yazmaya başladım.

– Peki bu noktaya nasıl geldi, insanların Şangay Rehberinden haberdar olması nasıl başladı?

Öncelikle içeriği güncel tuttum. Herhangi bir bloğa başladığınızda en zor şeylerden biridir sürekli güncelleyebilmek. Ben işim gereği sürekli bilgisayar başında olduğum için bloğu da aradan çıkartabiliyordum. Gerek hafta sonları, gerek hafta içi akşamları olsun sürekli içerik güncellemeye başladım. Böyle olunca da arama motorlarında Şangay, Çin, Şangay ile ilgili bilgiler aranınca da yavaş yavaş üste çıkmaya başladı site ve yorumlar gelmeye başladı. İnsanlar birbirlerine söylemeye başladı. Ben biraz Facebook ta, Twitter da tanıtmaya başladım falan ilgi seviyesi artınca. Bir de wordpress bloklandı Çin de. Öyle olunca da bende şu anki şangayrehberi.com domain ine geçtim. Sonrası Allah yürü ya kulum dedi olayı bir nevi abartılı olsa da 🙂

– Bütün bu anlattıklarına bakıldığında, arama motorlarında yukarıya tırmanman, aslında bu işi iyi yaptığın anlamına geliyor bana göre ve Şangayrehberi nin gerçektende bir rehber olmayı başardığı olduğu ortaya çıkıyor. Gelecekte hem Çin, hem de dünya için çok önemli bir şehir olacak olan Şangay da tüm Türklerin rehberi olmak nasıl bir duygu ? Bu hale geldikten sonra sen farklı hissetmeye başladın mı ? Mesela, işte artık daha çok bilgi girmem lazım, daha çok içerik yaratmalı gibi bir duruma dönüp stres yaratıyor mu bu durum ? Yani insanlar sadece yemek, restoran, aktivitelerden ziyade, aranılan bir şey nerede bulunur bu şehirde gibi, ihtiyaçları olan şeylere de ulaşımını hızlandırıp kolaylaştırıyorsun çünkü.

Bir yandan, sorumluluk duygusu yüklüyor. Öte yandan bir hobi olarak yapıyorum ben bunu, herhangi bir kazancım vesaire yok. Sadece sevdiğim bir iş yazmak. İnsanlar ilgi gösterince dengeyi kurmaya çalışıyorum, işi gücü aksatmadan bir yandan içerik girmeye çalışıyorum, biraz zor bir iş açıkçası. Örneğin bir Türk restoranı açılıyor, hemen gidip yazmam lazım gibi bir şey oluşuyor, heyecan oluyor böyle 🙂

– Bu şehirde seni en çok çeken nedir?

En çok çeken farklılık, kültürün etkisiyle sürekli beni şaşırtması şehrin. Avrupa da mesela bir yerden bir yere geçince çok fazla bir fark göremezsiniz. Ama burada her şey farklı. Tüm bu kültürün gelenek ve göreneklerini görmek, bazı durumlarda verdikleri tepkileri gözlemlemek, örneğin komşular ile ilişkiler, taksicilerle muhabbetler acayip güzel bir anı oluyor. Buda beni çok çekiyor, herşeyin yazılacak bir hikayeye dönüşmesi yani.

– Peki, Çinli olmak mı ve Şangaylı olmak mı ? Biz Şangay da yaşamış insanların Şangay ın Çin olmadığını söyleriz. Bu konuda bir şey söylemek istermisin ?

Aslında Şangaylılar da biraz farklı görür biliyorsun. Buranın bir New York gibi metropol olduğunu ve uzak doğunun Parisi olduğunu söylerler. Şangayın her yerinde gerçek bir Çin tecrübesi yaşayamazsınız. Mesela nehrin karşısına Lujiazui tarafına giderseniz, gökdelenler ve iş merkezlerinden burası Amerika mı Çin mi diye ayırt edemezsiniz insanlar olmasa. Yüzde yüz bir Çin tecrübesi sağlamaz Şangay. Burası gerçek Çin değildir yani.

– Şangayrehberi çok popüler hale gelmeye başladıktan sonra öyle istekler geliyordur ki sana, öyle farklı şeyler danışıyorlardır ki insanlar. Sadece yazılarına yapılan yorumlar değil, iş ile alakalı sorular geliyordur, kendi fikirleri ile alakalı sorular geliyordur, nasıl değerlendiriyorsun bunları ? Var mıdır ilginç talepler ve bunlar ile ilgili komik anıların ?

Tabi ki olmazmı. En son mesela şey gelmişti, kendi cep telefonum yada başka bir arkadaşımın hesabını kullanarak Taobao ( Çinin en büyük online alışveriş platformu, www.taobao.com) hesabı açabilir misiniz gibi. Türkiye de yaşayan bir arkadaş Taobao hesabı açmaya çalışıyor ama Çin telefonu lazım, o yüzden bana ulaşıp telefonumu kullanarak Taobao hesabı açıp şifreyi kullanıcı adını bana gönderir misiniz şeklinde bir ricada bulunmuştu. Tabi yapamadım zaten telefonum hesabıma bağlı olduğu için. Bu tür istekler geliyor, bende olumlu yaklaşmaya çalışıyorum kırmadan istekleri. Kendim yapabildiklerimi ben yapıyorum yada bilgi olan yere yönlendirmeye çalışıyorum. Ama dediğin gibi bayağı ilginç talepler geliyor 🙂

– Şangay artık global dünyada çok önemli bir çalışma merkezi. Bir çok Türk de artık buralara expat olarak çalışmaya, yaşamaya geliyor. Hiç böyle bir teklif alıp ta sana danışanlar oluyor mu karar aşamasında iken? Böyle durumda senden gelecek değerlendirmeler onlar için çok önemli oluyordur, haksız mıyım ?

Öyle aslında bir kaçtan da fazla durum var. Teklif alıp Şangay da çalışılır mı, ne kadar maaş teklif ederlerse gelmeliyim, koşullar nasıldır, yaşam ne kadar pahalıdır gibi detay sorup bilgi almak isteyenler epeyce oldu yani.

– Peki bundan sonra şangayrehberi format değiştirecek mi? Daha global, daha profesyonel ve İngilizce içerikler gibi mesela.

Zaman olsa keşke, dizaynı falan değiştirmeyi düşünürüm. Mesela, daha profesyonel temalar kullanmak gibi. Ama zamansızlıktan dolayı bu çizgide devam edecek diye düşünüyorum.

– Bir gerçek var senin de bahsettiğin gibi, Şangayrehberi varsa Müge nin sayesinde var. Mügenin sana katkısı oluyor mu ? Mesela sen ona ev işlerinde yardım ediyorsun 🙂 o da sana içerik ve paylaşımlarla destek veriyor gibi.

Ev işlerinde çok anlamıyorum ama 🙂 buna rağmen karşılık beklemeden yardım ediyor. Sağolsun yazı yazıyor, fikir veriyor, gittiğimiz yerde fotoğrafları o çekiyor. Aslında kendi sitesi de var www.notdefterimm.com burdan da reklamını yapıyım. Ona rağmen kendi sitesinin yanında bana da çok destek veriyor.

– Son soru, Şangayı tek kelime ile tanımla dersem, ne dersin?

Zor bir soru. Hmmm… “Farklı” derim herhalde. Farklı bir şehir. Türkiye deki ben ve zamana göre gerçekten farklı bir yer burası.

– Peki bir blog üstadı olarak Evrekka hakkında ne düşünüyorsun ?

Öncelikle Evrekka.com u gönülden destekliyorum 🙂 Daha çok içerik girilmesini rica ediyorum. Elimden ne geliyorsa da gelişimi açısından her zaman da hazırım.

– Biz Evrekka okuyucuları olarak, Şangay ı seven, gelmeye meraklı, burada yaşayan insanlar olarak gerçekten çok teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Bizlerde senden daha fazla içerik ve Şangay hakkında çok daha fazla ilginç haberler bekliyor 🙂 ve röportaj için teşekkür ediyoruz.

Bende çok teşekkür ediyorum.

@ Şangay/Çin/24 Mayıs 2014