Başka Türlü Bİr “İsmaİl Özger”

Başka Türlü bir adam….

Hayata gerçekten başka bakabilen, sadece bakmakla kalmadan onu başkalaştıran birisi o.

Özcan ile röportajımı yaparken nerde olursa olsun onlardan diğerini de bulup Evrekka takipçilerinin huzuruna çıkarmayı kafaya koymuştum. Dediğimi de yaparım biliyorsunuz 🙂 . Fazla uzatmadan, bir fırsatını bulup Japonya ya Dinçer Mola ile gidip saklandığı yerde buldum çıkardım kendilerini.

Uzatmadan hemen sizleri onun dünyasını, dünya turunu, durup durmadığını, cesaretini, yanlızlığını, isyanını, mutluluğunu, huzurunu içine kattığı röportajı ile baş başa bırakalım.

Ve karşınızda İsmail Özger…

Evet İsmail bey.. Hiç uzatmadan sorularımıza geçelim, ardından da bu güzel ortamın keyfini çıkaralım diyorum, ne dersin ?

Tabi ki.. Öncelikle hoş geldiniz Japonya ya diyorum tekrar.

Rica ederiz ne demek, gerçi röportaj bittiğinde son bir teşekkürümüzle mutlak kapatacağız ama 🙂

Hadi ilk soru hemen başlayalım, Başka Türlü Bir Şey derken, gerçekten şu an ki başkalıkta bir şey mi kastediyordun kendine acaba ?

Yok o zaman sadece yola çıkmak vardı aklımda.. Herhangi bir beklenti yoktu. Şöyle olsun, böyle olsun diye bir şey yoktu. Bir yola çıkayım, nehir kendi yolunda aksın gitsin, bakalım nereye gidecek diyordum. Nereye gideceğini gerçekten bilmiyordum yani.

Onun sonucunda şimdi buradasın, o nehir beni buralara kadar getirdi diyorsun yani.

Bir nevi.. Nehir akmaya devam ediyor ama.

Gözüküyor ki, burada olmandan, yolculuğun hala bitmemiş gibi. Öylemi gerçekten ? Şu an Japonya da sın, bu yolculuk bitmiş gibi mi, devam ederse de nereye kadar devam edecek ? Bir sonraki destinasyon neresi olur, var mı kafanda planlar.

Aslında fiziksel ve kafa yolculuğu olarak tanımlayabilirim bu yolculukları iki kısımda. Fiziksel anlamda artık uzun yolculuklar planlamıyorum, arkadaşlarımla, ailemle, herkesle yapılan tatil amaçlı yolculuklar tabi ki olacak. Ama diğer yolculuk diyorsan, değişim ivmem arttı diyebilirim.

İvmem arttı derken, daha sık yolculuklar mı gelecek, bunumu kast ediyorsun?

İvmem arttı derken, yurtdışında yaşamaya başladım. Düşüncelerimin değişimi, evrimi arttı. Yeni şeyler öğrenmenin yolu açıldı, çok daha fazla şey öğrenmeye başladım. Daha hızlı adapte olmaya başladım. Yani değiştiğimi hissetmeye başladım.

Şimdi burada durup, Özcan ile başladığınız yolculuğa gelelim. Aynı soruyu soracağım onada sorduğum gibi, ne kazandırdı ne kaybettirdi bu yolculuk sana? Şu anda bakarsan, kaybettirdiklerimi fazla, yoksa kazandırdıklarımı ?

Bana sorarsan kazandırdıkları daha fazla. Gerçi başka birine sorsan kaybettikleri der muhtemelen ama 🙂 . Keşke çıkmasaydım dese idim, o zaman kesin kaybettim diyecektim. Fakat kazandım diyorum, çünkü bir şey kaybettiğimi düşünmüyorum.

Pişman olduğun ufak ta bir şey yok mu ?

Şöyle var, daha önce yapsaydım keşke, öyle pişmanlık var 🙂

Ailen bu durumunu tabiri caizse kanıksadı mı sence ? Ben onların Maddi Manevi anlamda, inanılmaz bir destek verdiğini düşünüyorum gerçi, nasıl yorumlarsın ?

Ailem ile aramda çok net bir kuşak farkı var. Belli şeyler yaşadıktan sonra git gide de açmaya başlıyorsun. En neti aslında, beni anlayamıyorlar bu durumun. Çok destek olmuyorlar, yani devam et demiyorlar. Aslında bir nevi köstek olmayarak destek oluyorlar. Kabullenme durumu, ben nasıl istersem, ona saygı duyuyorlar. Onlar sürekli yanlarında olmamı istiyorlar, ben uzak oldukça da tam destek içlerinden gelmiyor açıkçası. Burada Japonca öğreniyorum diyorum, Annem hala iyi bak burada iş bulmana yardımcı olur dönünce, ne güzel diyor mesela 🙂 . Hep döneceğime kurulu bir algı var.

Peki o kadar ülke gezdin, şu an burada olmandan yola çıkarak, Japonya seni en çok etkileyen ülke diyebilirmiyiz, yada hangi ülke en çok gönlünü çaldı ?

Her zaman yurtdışında yaşama hayalim vardı benim, sürekli kasmıştım, askerlikten sonra özellikle iş için. Çokta başarılı olamadım, internetten bir yere kadar. Daha sonra bu dünya turu gündeme geldi. Sonra dedim ki kendime, ya yolda bir şey olur, çıkar kalırım oralarda. O zaman Japonya ya geldiğimizde burayı çok beğenmiştim. Geri döndüğümde belli bir süre sonra bunu fark ettim. Yurt dışında yaşama isteğimin arttığını anladım. Gezerken tabi çok yer gördüm ama burada yaşamak eğlenceli olur diye içimde kalmıştı hani. Gidip Afrika ya da Moğolistan da yaşamak olabilirdi oraları da sevmiştim ama 1 numarada hep burası vardı. Medeni ülkede yaşayıp, gerçekten onun ne olduğunu hissetmek istedim aslında. Yaşaması ve gezmesi keyifli yerde..

Özcan ile yolculuğunuza döndüğümüzde, hiç kavga edip birbirinize trip attığınız, sonra da ya arkadaş biz nerde kime şekil yapıyoruz diyerek tekrar barıştığınız oldu mu ?

Ufak tefek tabi ki. Ama en majörü, bir nevi sert tartışmalara girdiğimiz tek bir an vardı, en down olduğumuz nokta. Psikolojinin tavan yaptığı, Mumbai de tren istasyonunda pasaportları, her şeyimizi çaldırdığımız zaman yani. Çok şiddetli bir gerginlik vardı. Aslında gerginlik bu yolculuğa devam etmekten geliyor idi. Yoksa dönmeye kalksak bu kadar olmazdı. Çünkü, konsolosluk bizi geri göndermeye çalışıyor, biz daha devam edeceğiz yolun yarısındayız, dönmek yok diyorduk. Onun, yani tren istasyonunda aç, susuz 3 gün yatmanın gerginliği vardı. Neyse, tam işleri yoluna koymaya başlamışken, o kadar ufak bir meseleden patlama oldu ki, hangi trene bineceğiz, sen bunu dedin, ben bunu dedim derken tartışma oradan çıktı. Özcan kalktı gitti, bir anda farklı trenlerde birbirimiz kaybettik.

Haydaaa, sonra nasıl buluştunuz peki o durumda ?

Facebook tan. Sen neredesin, Delhi de 1 günlük mesafe, ben burada Mumbai de derken 1-2 gün sonra tekrar buluştuk. Yani çok büyük kavgadan ziyade arkasının beslendiği bir gerginlik yaşadık üst üste gelen olaylardan dolayı.

Bunu bilmiyordum bak, öğrendiğim iyi oldu 🙂

Yani kavga o, kişisel fiziksel bir şey değil ama. Sebepte yok aslında, arkasında olan gerginlik, üst üste gelen şeylerdi.

Özcan olmasaydı, yani başka biri olmasaydı tek başına bu kararı alırmıydın ? İtici güç önemli, yanlız bu cesareti bunu gösterebilirmiydin. Mesela son dakikada Özcan bir nedenden dolayı iptal etseydi, tek başına çıkarmıydın dünya turuna hazırlıklar tamam iken.

Yapma isteğim hep vardı ama aktivasyon çok önemli. Beni ilk aktive eden Özcan oldu. Ama ben ilk seferinde evet demedim, tam cevap vermedim. Başka planlarım vardı. Yurtdışında mastır ayarlamıştım, kabul almıştım Polonya dan, her şeyi ayarlamıştım. İşletme mastır ı yapayım, sonrasında bir yerde işi bulurum diyordum. O sırada Özcanın teklifi geldi. Ona dedim şimdi gelirim dersem onun anlamı giderim. Sana söz verirsem, artık o kararı alır ne olursa olsun giderim, tek başıma da çıkarım. Düşündüm taşındım, master dan vazgeçip tamam gidelim dedim. Ondan sonra bir engel çıksa tek başıma çıkardım asla durmazdım. Ama en baştan diyorsan aktive eden Özcan oldu.

Peki Özcan ile sizi kahkaha attıran, çok güldüren bir olay oldu mu, kendinizi kopmuş vaziyette bulduğunuz hatırladığın en komik an ne var 🙂

Böyle çok an var. Yani, kuvvetli kahkaha attırmasa da çok komik şeyler yaşadık. Mesela bunlardan biri Mumbai tren istasyonunda olmuştur. Trajikomik mi deriz artık bilmiyorum. Bittiğimiz, pasaportlarımızın çalındığı bir anda, kimliksiz, aç oturuyoruz. Hintli elemanın biri gelip bize Türk müsünüz diye sormuştu. Türküz dedik. GS limi FB limisiniz dedi. GS liyiz dedik. Dün İBB ye yenildik ya dedi. Baros gol attı, Hagi yi gönderecekler galiba dedi. Kahkahalar atmadık ama saçma komik bir olay yani. O an nerdeyiz ne durumdayız derken biz, hadi eyvallah dedi gitti. Bence trajikomik bir olay yani.

Türkiye ye döndükten sonra anlaşılma probleminin en büyük sorunun olduğunu düşünüyorum. Kimse senin ne anlattığını anlamadı muhtemelen. Şey gibi değil, yani gidip 15 sene sonra bir yerden dönmüyorsun ama yine de büyük bir anlaşılmama problemi yaşıyorsun. Bende aynı şeyleri yaşadım fakat sanırım sizin durumunuz daha farklı.

Bu konu üzerinde fazla konuşmadım aslında. Ailem ile de fazla konuşmadım. Mesela bir kere bile döndükten sonra nerelere gittin, nereleri gördün sormadı annem, hiç bir soru gelmedi. TV de seyretmemişlerdir bile. Döndüm geldim hiçbir şey olmamış gibi akşam yemekte ne yiyelim muhabbeti. Yoldayken de mesela, ne yiyiyorsun, çamaşırları nasıl yıkıyorsun. Nerdesin yok mesela. O kadar farklı bakış açısı ki. Anlamalarını beklemiyorum açıkçası, çok normal.

Yani ufak bir merak ta yok. İşte getir fotoğrafları bakalım anlat bize yok değilmi 🙂

Yok abi. Video yaptık Türkiye de bir çok insan biliyor. Tamamını izlememiştirler bile. Diğer insanları çevremde dersen destekleyenler de var, anlayanda var. Beni anlamayan insanlar hayatı kakakikiri yaşıyor bu adam modunda olanlar. Bende onları anlayamıyorum açıkçası. Karşılıklı anlaşılamayanlar.

Şimdi dürüst olalım, yanında güzel bir kız arkadaşında var ama sende dünyanın en güzel ve en vasat kızları nerde abi. İkiye ayıralım istersen fiziksel ve overall diyelim 🙂

Ben fiziksel olarak Asya yüzünü seviyorum. Onların içinde de Kore kızları en güzelleri. Karakterlerinide katarsan içine tanıyabildiğim kadarıyla Japon kızları. Zaten kızlarını beğenmediğim bir ülkede yaşamam. Beğenmediklerim ise çekici bulmadığım Hindistan kızları. Hijyen açısından zor. İkili iletişime bile giremiyorsun. Dünyanın başka neresine gidersen git, bir şekilde göz göze gelip tanışabilirsin. Hindistan da 5 hafta kaldım bir kez bile göz teması kurmuşluğum yok. Baskı da var üzerlerinde kurmuyolar zaten.

Bunca şeyden sonra, tamam çok kötü yerlerde var, elinde imkan olsa hala Türkiye de doğup büyümek istermisin. Şu anki konumundan ve durumundan dolayı soruyorum bunu 🙂

Türkiye de doğup büyümek zor gerçekten. Açıkçası Milliyetçilik duygularım törpülendi. Tüm insanlar benim için aynı artık. Türküz en büyük biziz yok gibi. Önceden öyle şeyler hissediyordum da, artık yok gibi. Benim için farketmiyor yani Alman, Türk ya da Laos lu doğmuşum. Ama daha özgür bir ülkede doğmak isterdim. Zaten sen seçemiyorsun ki o yüzden doğduğun şeyle övünmek saçma oluyor bana göre.

Benim inandığım bir şey var, çok gezenin çok bildiğinden ziyade, daha çok karşılaştırma yapma şansına sahip olduğundan işinin zor olduğuna inanıyorum. Bu da sanki daha fazla acı çektiriyor. Katılır mısın ? Ben daha çok karşılaştırma şansına sahip oldum, döndükten sonra daha çok üzüldüm. Sen ne dersin ?

Yüzde yüz katılırım. Olay senin resme nasıl, nerden baktığın ile ilgili. Resmin içinde gömülüp gittiğinde hiç bir şey farkından da değilsin. Kafanı kaldırıp uzaktan tüm resimlere ve senin resmine bakma şansın oluyor. Türkiye de doğup büyüyen çoğu insan o kafayı kaldıramıyor. Belli ülkede olan, belli bir hayat tarzı olan insanlar bunu yapabiliyor. Ben bunu yapabilmek için çıkmamıştım yola, fakat böyle bir sonuç doğurdu. Şimdi bazen gömülebiliyorum o resmin içine ama kafamı da kaldırabiliyorum tecrübelerimden dolayı. Türkiye ye döndüğümde de bazı şeylerin daha da farkına varmamı sağladı bu.

Evet sayın Özger Evrekka bu röportaj için kalktı geldi seni okyanus ötesinde buldu 🙂 . Çok takipçiniz oldu dünya turundan sonra. Onlardan başka arkadaşların ve yakın çevren seni merak ediyor, İsmail şu an neler yapıyor diye. Sen ne söylemek istersin onlara, nasıl bir mesaj gider bizim aracılığımızla ?

Benim tanıştığım insanlara, arkadaşlarıma, öğrencilerime herkese empoze etmeye çalıştığım, insanların ne söylediğine kulak asmamak, bu çok önemli. Herkesin içinde farklı biri var ama tekdüze yetiştirilmekten dolayı kalıba sokulmuş ve o kalıbın dışına çıkmaya acayip korkuluyor. O kalıbın dışına en ufak çıkan biri uniqe bir adam oluyor, yaratıcılığı ortaya çıkıyor. O yüzden içlerinin farkına varmaları, kafalarını kaldırmaları lazım insanların. Bunu herkese söylüyorum. Hayatın merkezine işini yerleştirmemelerini, hayatta kalmak için gerçekten zevk aldıkları işi yapmalarını tavsiye ediyorum. İllaki sevdikleri bir şeyler vardır, araştırıp bulup keşfetsinler. Hayatın diğer noktalarından zevk almaları lazım. Sosyal aktiviteler yapmalılar. O zaman zaten hayattan bir şey anlıyorsun. Ne için yaşıyorum sorusunu herkes kendisi araştırsın ve bulsun, peşinden koşsun özetle. Ben bile buldum demiyorum, arayıştayım hala.

İş güç dedin, biz senin bir yazılım uzmanı olduğunu biliyoruz. Şimdi burda İngilizce öğretmenliği yapıyorsun. Nasıl bir şey Japonya da öğretmen olmak ?

Öğretmen olmak için gelmedim aslında buraya. İş için değil de yaşamak için geldim. İş yaşamak için bir araç. Ne yaptığımın bir önemi yoktu. Geldim buraya housekeeping te yaptım mesela. Temizlik yaptım, yatak yaptım. Sonra Kore ye gidip orda çalışmışlığım var kısa bir süre. Barmenlik yaptım, bulaşıkçılık, aşçılık yaptım. Her türlü işi yaptım yaşama tutunmak için. Sonra daha iyi fırsatlar çıktı. Tecrübemi daha rahat kullanabileceğim, daha sosyal olabileceğim İngilizce öğretmenliği çıktı o fırsatı yakaladım. Daha değişik şeyler denemek istiyorum aslında. Yeni şeyler denemek yani, onlar seni hayatta tutuyor. Benimki son derece enteresan bir deneyim oldu. Şimdi öğrencilerimle de daha üretken olduğumu düşünüyorum. Bir şeyler verdiğimi hissediyorum, daha bağlıyım işime severek yapıyorum. Onlar İngilizce konuşmaya başladığında acayip mutlu hissediyorum mesela. Ben sorunu kaçırdım galiba ya. Burada her şey çok rahat. Çocuklarla olmakta enerji veriyor çok keyifli.

Ben aldım sorunun cevabını merak etme 🙂 . Geldik röportajın sonuna. Clara ile sana bu güzel hafta sonu için çok teşekkür ediyoruz. Çok eğlendik ve çok güzel bir ülke gördük. Sizleri de artık en kısa zamanda İstanbul da ağırlamayı umuyoruz.

Eyvallah bizde çok teşekkür ediyoruz buralara geldiğiniz için. Dünya turu sırasında Şangay daki iki haftalık misafirperverliğiniz içinde teşekkür ediyoruz. Kaygısızlar gibi Dinçer de enerji depolayıp, senle Şangay da dışarı çıkmak harikaydı. Tekrar çok teşekkürler.

@Kitakyushu\Fukuoka\Japonya\ 18 Mayıs 2014

 

Başka Türlü bİr “Özcan Bostancı”

photo

Evrekka ilk All Stars röportajı..

Başka türlü starlardan biriyleee..

Onlara mutlaka rastlamışssınızdır TV lerde, gazetelerde, TEDxReset sunumlarında bir yerlerde. Mutlaka iç geçirmişsinizdir, ulan heriflere helal olsun, ben hayal ettim onlar gerçekleştirdi vay anasını diye…

Bendenizde ekranlarınızın ayarlarıyla oynamanıza gerek kalmadan şimdilik bir tanesini karşınıza getiriyorum sorgulu sualli, keyfini çıkarın.  

Başlamadan, Hala , yok bu adamları ilk defa duydum,  ya nasıl kaçırmışım diyorsanız, öncesinde www.baskaturlubirsey.com takılın, sonra geri dönün 🙂 

 

 

Onlar harbiden başka türlü birşey. Kımıl zararlıları Eko Türk varolan sistemine. T-shirtlerini giyip yola çıktıklarında, hikayelerine, yolculuklarına bundan daha güzel bir isim bulamazlardı herhalde….Benim onlarla hikayem Şangay da bir kahvaltı masasında başlayıp , Bangkok, Istanbul üçgeninde (Japonca geliyo kulağıma bir yerlerden ama 🙂 ), dostluğa dönüşüp devam ediyor.

Şimdi birisi huzurda, diğeri nerde derseniz, yakında saklandığı delikten çıkarıp sizlerin huzuruna getireceğim. Dünyanın neresinde olsa bulacağımi, inatım inat 🙂

Sayın Bostancı, şöyle uzaklara dal bakalım en çok hangi ülke, şehir, mekan için iç geçiriyosun ? Off ulan off , burnumda tüttü be diyorsun ?

Bolivyadaki Uyuni Gölü, Uyuni ya. Çok güzel bir doğası var hiç bu dünyaya ait değil gibi. Gidiyorsun bembeyaz bir tuz gölü, sadece üzerinde 1,5 cm su var. Çıktığın anda sanki böyle uzaydamışssın gibi, gökyüzünde uçuyormuş gibi sanıyorsun kendini. Zaten Güney Amerikanın genel doğası çok güzel. Aklıma sürekli geliyor, oraya tekrar gitmek ve görmek en kısa zamanda çok istiyorum valla.

– Hayat değişti tabi döndükten sonra ? Bırakalım size kazandırdıklarınıda, ne kaybettirdi bu meret size ya, hiçmi yan etkisi olmadı ?

Kesinlikle oldu. Şöyle bir şey oldu, tekrar kariyerime devam etmeye kalkınca, zamanında beraber çalıştığım arkadaşlarımdan geride kaldığımı farkettim. İster istemez aradaki bir yılda bir şeyler değişmiş. Birileri promosyon almış başka şirkete geçmiş. O bir sene bende kayıp olduğu için geriden başladım döndüğümde sektöre. Ha bu beni çok etkiledimi, üzdümü dersen tabiki hayır, yine olsa yine aynı şekilde çıkarım.

– Herhangi bir şey kaybettirmedi yani ?

Hmm aslında o dönemde kız arkadaşımdan ayrılmıştım. O sayılabilir mesela. Sonrasında onu özlediğimi hissettim. Tabi o durumda dünya turunu seçmek daha çekiciydi. O zaman için doğru karardı, ama şimdi dönüp baktığımda her tercih bir vazgeçiş. Ama pişmanlık yaratmıyor, sadece yaptığım tercihin sonucu.

– Yolculuğa çıkmadan önce İsmail ile birbirinizi çok gazladınız . Peki İsmail dışında çok özel bir teşekkürü hak eden biri varmı? Kim sizi en çok destekledi sence ?

Açıkçası çok isim var. İstanbuldan arkadaşlarımız. Gittiğimiz yerdeki arkadaşlarımız, pek çok insan bize destek vardı ama, bunların arasında en özel teşekkür kime dersen ailelerimize gider kesin, özellikle anneme ve babama. Onların bize hem maddi hem manevi desteği, artıları olmasaydı böyle bir seyahat belki imkansız olurdu. İsmail olmasa bu seyahat zaten olmazdı ama, anne ve baba da bu konuda çok özel teşekkürü hak ediyorlar.

– Türkiyede bu tarz aile yapısı ile karşılaşmak çok çok nadirdir, o yüzden şanslısınız diye düşünüyorum ben.

Kesinlikle. Normal aileler, oğlum işin var gücün var, evin var araban var, neyi bırakıp nereye gidiyorsun tepkisi gösterirken, benimkiler önce bir şaşırdılar. Sonra, sen mutlu olcaksan git dediler. Biz seni hep destekleyeceğiz dediler ve hala da desteklemeye devam ediyorlar. Çok özel bir şey benim için bu.

Burdan çıktınız çantalar sırtta, gümrüğü geçtin biniyorsun uçağa, hangi şarkı çalıyordu ipod ta ?

Ooo çok güzel soru. Bunu hatırlamıyorum yaa.Çok güzel soruda hatırlamıyorum, hiç düşünmemişim. Dur bakayım, zorlarsam hatırlarım belki.

Çok hatırlamıyorsan böyle aklında kalan şarkılar vardır mutlaka size eşlik eden yol boyunca ?

Tabi var. Türkçe şarkı mesela Manganın “Cevapsız sorular”ı var. Onun dışında komik ama İbrahim Erkal dinlerdik. Bir kaç tane şarkısı vardı, “Çare gelmez” onu dinlerdik mesela. Birde Mumford&Sons var tabi. Ben Interpol çok dinlerdim. Ama hangi şarkı vardı dersen hmmm, şimdi buldum. Pixies in “Where is my mind” vardı, o çalıyordu ya.

Şimdi onu bunu bırakalımda hiç aynı kıza yazdınız mı, aynı kız size yazdı mı ? Tartışma oldumu bir hatun için ?

Tartışma olmadı. Çünkü İsmail ile paylaşmıştık aslında.

Nasıl ya bir mekanda karşılaştığınızda paylaşıyormuydunuz hatunları, klasik Türk muhabbetimi yaptınız ?

Biz Çine girdiğimiz andan itibaren, yani yolculuğun 2. ayından itibaren hatunları bölüştük zaten. Şöyle ki, uzak doğulu kızlar İsmailin idi, Çinli, Japon Koreli. Öncelik İsmailin idi en azından. Geri kalan Avrupalılar, işte kim varsa benimdi.

Hatun sözleşmesi yaptınız yani bir nevi.

Tabi tabi. Hatta bizim öyle bir emalimiz var İsmail ile. Şey diye, eğer ben bu kız bu kızı tavlarsam, şu kız İsmailin olacaktır. Onun için hak etmeyeceğim, şöyle olmayacak, böyle olmayacak diye bir email var aramızda.

Süpermiş 🙂 . Peki nerede kendinizi kral nerede kendinizi çok boktan hissettiniz ?

A çok güzel bir soru bu da. Kral Çin de. Çünkü herkesin müthiş ilgisi vardı. Barlara gidiyoruz herkes bize bira ısmarlıyordu. Hiç elimizi cebimize atmıyorduk. Her gittiğimiz yerde insanlar kadeh kaldırıyor, bir şeyler ikram ediyorlardı.Hakikatten kral gibiydik. Kızların ilgisi keza. Çok boktan hisettiğim Hindistan Bombay Tren istasyonu, çantamızı çaldırdığımız akşam. O kadar kötü bir akşam olamaz yani. Hakikatten hayatımızın en zor anlarından biriydi. Biz 3 gün tren istasyonunda yattık. Beklemek çok kötüydü. Paramız yok, kimliğimiz yok, tren istasyonunda yatıyoruz, kimse bizi almıyor, her tarafta fareler. Artık ne zaman bitecek diye yalvarıyorduk. Nefret etmiştik.

Hiç böyle buralara dönmemek aklınızın ucundan geçtimi, yani bu kadar gezdikten sonra yurt dışında kalalım, buralarda hayat kuralım dediğin oldumu ?

Benim kendi adıma dönmek hep vardı.Çünkü aile burda, arkadaşlar burda buraya bağımlılığım var zaten. Dünya turunda şeyi çok konuştuk ama. İşte burası yaşanır şehir, burası yaşanmaz gibi ayrımlar yaptık. Mesela Seoul, Singapur çok yaşanır bulduk. Ama benim için en azında her seferinde dönmek vardı, döneceğim diyordum.Yani, ilerde gelir burada yaşarım dediğim oldu ama, dünya turu sırasında çat burda kalıyım, ömrümü burda sürdüreyim dediğim olmadı hiç.

Peki derler ya hep bu tarz yolculuklar, harbiden insanın içinde başka yolculuklar çıkartıyormu, gerçekten böyle bir şey oluyormu ?

Oluyor. Şöyle bir şey oluyo Evren aslında. Kendini değerlendirmeyi başarabilirsen, yolculuğun önünde ve sonrasında iki farklı kişi olduğunu görüyorsun. Birinde sadece bir cesaret parçasıyla yola çıkarken, döndüğünde birde bakıyorsun ki alsında hayatında engel diye bir şey yok, her şeyi yapabilirim diyorsun. Az önce verdiğim örnekten anlatayım. Mesela Bombay da parasız, pulsuz, kimliksiz çıkıp tekrar hayatımıza devam ettiysek, diyorsunki her şeyi yaparız, bizi kimse durduramaz. Bunun gibi pek çok örnek oldu aslında. Pek çok zirve noktamız oldu. Gittik Evereste çıktık.  Ben mesela motor kullanmayı bilmeyen bir adamdım, motor kiraladığımız gibi 1000 km yaptık. Dünya turunu en büyük farklılığı bu oldu aslında, kendine güvenince her şeyi yapabilmek. Özgüven ve vizyon çok önemli.

O kadar yer gezdiniz, kültür gördünüz, Türkiye nerde oynar bu ligte yani genel anlamda bir değerlendirme, sadece ekonomik değil. Super lig, PTT, Amatör neresi ?

Şimdi şöyle söyleyeyim. Biz çocukluğumuzdan beri, Türkiye cennet vatan, İstanbul gibi şehir dünyada yok, şöyle harika böyle mükemmel. Yani Türkiyenin çok güzel olduğu, İstanbulun güzel olduğu kesinlikle doğru. Bu şey anlamına gelmiyor, dünyada en az istanbul kadar güzel pek çok yer var.  Pek çok ülke vatandaşıda insan gibi yaşıyor, o çok önemli. Yani bir Japonyayı, sende gördün bir çok yer biliyorsun zaten, Koreyi Singapuru ne bileyim Avrupayı görünce ne kadar insan gibi yaşıyorlar diyorsun. Mesela bir örnek anlatayım. Biz 4 tane Japon kızla Hindistanda tanıştık, oturuyoruz bir yerde. Kızların biri Iphone nu bırakıp kalkıp gitti, tuvalete bir yere gitti. Hindistan tehlikeli bir yer zaten. Dedim ki kıza bırakma eşyalarını alırlar. Ne dedi biliyormusun, benim olan eşyayı kim niye alır ki. Aslında ne kadar mantıklı ama bu kıza onu anlatamıyorsun. Biz kötü olana alışmışız, onlar güzel olana alışmış. Soruna gelince nerde oynarız dersen, PTT ile amatörün arasında oluruz, PTT de kalır amatöre düşmeme mücadelesi veririz.

Hangi mutfak, hangi yemek ilk aklına geliyor peki ?

Abi direk Japon mutfağı, spesifik olarakta Sushi ve Okonomiyaki, çok hoş.

Karşılaştığınız vatandaşlarımız, girişimcilerimiz mutlaka oldu, bunların arasında sizi hikayesiyle en çok şaşırtan kimdi, neden dumura uğrattı sizi?

Yeni Delhide Cafe de oturuyoruz İsmaille. Hintli olmadığı belli birisi bize bakıyor. Tabi merhaba merhaba. Adam Kastamonu Cide li kristal ustası. Eminönünde yaptığı kristalleri bir bavula doldurmuş 15-20 bin TL lik malzemeyi, Hindistan gibi bir coğrafyada ülkenin dört bir tarafında gezerek fuarlarda satmış. Ve kazandığı paralarla Türkiyeye dönüp öğrendiği bazı modelleri yaparak geri gelecek tekrar. Benim aklımdan 40 gün düşünsem gelmez. Bizde övünüyoruz kendimizle üniversite mezunuyuz falan diye, kendisi ilkokul mezunu. O adamı görünce diyorsun ki, Vizyon mu, hangimizin vizyonu daha geniş acaba.

Hangi dili daha çok sevdin, sounds cool ?

Ben İspanyolcayı çok seviyorum, hep bana keyifli gelir. Ama, kulağa yatkın olan bir dil dersen Japonca çok güzel bir dil. Böyle tepkileri aksanları çok hoş, kulağa hoş gelen bir dil. Tam tersine moğolca da o kadar kaba bir dil. Insalar kötü tabirle, teşbihte hata olmaz, böğürüyorlar böyle.  

Aslanım şöhret seni şımarttımı şöhret, bir de bakayım ?

Şımarttı şımartmazmı ya, kesin şımarttı. Bence mütevazılığı koruduk, ama kendimize karşı biraz şımardık. İnsanlara şımarıklık yapmadık hiç bir zaman. Ama kendi hayatına, kendi beklentilerine göre şey yapıyorsun, Dünyayı gezdik geldik, o kadar televiyonlara çıktık, yaptığımız şeye bak arkadaş. Hani şımarıklıkta olsa kendine oluyor.Oysa şeye dönmek lazım, çok güzel gezdik tozduk ama, ona rağmen çok güzel hayatlarımız yok ne olursa olsun bence. Bunu böyle neler yaptım şu halime bak moduna getirmemek lazım hiç bir zaman.         

– Evet son olarakk, bu gençler sizlere hastalar, hayranınızlar, Rol modelsiniz bir nevi, Varmı bir mesaj ?

Yani, şimdi insanlara bunu söylemeyi çok seviyorum, doğruda buluyorum. Çok klişedir ama hani, kendinize inanın, hayatta engel yoktur. Ben bunun doğruluğuna inanmazdım, ama şöyle doğruluğu var. Bir şeyi isteyen insan için hakikatten engel yok.Yani şu olmak istiyorum, bu olmak istiyorum, dünyayı gezmek istiyorum bir sürü şey. Bir şeyi çok istersen, bahane bulmuyorsun ve tüm bahaneleri aşıyorsun. Para de, iş de, statü de ne dersen de. Ama kendine inanırsan önünde durabilecek engel yok.

– Çok teşekkürler Özcanım, röportaj, dostluğun ve güzel ruhun için.

Bende çok teşekkür ederim.