Bİr Yolculuğun Anatomİsİ

Göçebe bir ırk Türkler. Fabrika ayarlarımızda var, DNA larımıza dantel gibi işlenmiş. Bir yerden bir yere hareket etmekle mutlu oluyoruz. İsyanımıza ulvi cevabımız hemen kaçıp bir yerlere gitmek, nerde hareket orda bereket mottomuz. Kanıt mı, istatistik mi ? Son 30 yılda Türkiye de şu anda 53 milyon civarında olan 18 yaş üstü nüfusun 27 milyonu göç etmiş bulundukları yerden. Modern tarihte hiç bir batı toplumunda böyle bir göç yok. Alın size istatistik.
Tabi göç var olan sistemde evrimleşerek farklı formatlara dönüşüyor. İçsel ve dışsal yolculuklar olarak karşımıza çıkabiliyor. Hep bir yolculuk arifesindeyiz sanki. Kızıyoruz, kızışıyoruz tatile çıkıyoruz. Tayin olgusuyla rotasyonlar yaşıyoruz. Bazen işimiz yolculuğa dönüşüyor, yolculuk ana işimiz oluveriyor. Pazarlama, satış, teknik destek pozisyonlarını kendilerine meslek olarak edinen arkadaşlarım ne demek istediğimi çok iyi anlarlar, derin bir iç geçirirler. 4 ten 5 e attıkları vites sayısı, havaalanlarında yaptıkları check in ler, topladıkları mil sayısı onların hayat istatistikleri. O göçebe DNA larıdır asıl onları başarılı kılan bu yolda. Yol hikayeleri de bir nevi motivasyonları.
Bendenizde böyle bir iş yapıyorum şu an. Benim minör farkım bunu küreselleşen dünya geneline yaymam. Minimum 2000 km den başlar genelde mesafelerim. O dünyaya yakın daha olayım abartmayım böyle dedim, bir süre Çin de yaşadım. Ama söz konusu Çin olunca minimum 500 km den başladı yine yolculuklarım 🙂 Şimdi bu yolculukların genel bir anatomisini çıkartayım diyorum fotoroman tadında bu yazıyla. Empati kurarsınız  belki bizlerle, bellimi olur 🙂 Umarım beğenirsiniz.

photo-20Yolculuk hikayelerim Taksilerde başlar benim efendim. Başlangıç diyaloğum çok nettir “Abi 1. köprüden mi gideyim 2. den mi” 🙂 . İlk olarak İstanbul boğazı iyi yolculuklar der bana hep. Şehrin havasıdır birazda benim  havamı belirleyen, boğazdan geçerken bunu hissederim. Bir gözüm sürekli yolda olur, koltuk arasından. Umarım saçma sapan bir kaza olmazda uçağı kaçırmam diye. Program sıkıdır çünkü, müşterilerimiz iş ortaklarımız o programdaki sapmayı zor kabullenirler. Genel olarak sürekli sabaha karşı döndüğümden İstanbula bana ilk “Hoşgeldin” i, “Günaydın” ı da taksiciler derler. Bizim taksicilerin bana kattığı en önemli artılardan biri aslında farkında olmadan gittiğim ülkelerdeki taksiciler ile olan iletişimimi hızlandırmaları. Çinli bir taksiciyle, yarım yamalak Çince ile Hereke halısı muhabbetine girebilmek mesela. Ya da Tokyolu taksiciden benden ne kadar fazla para kazandığını öğrenip, her sene yaptığı tatillerini ağlayarak dinleyip taksiden inmekte diğer bir örnek 🙂

photo-11

Havaalanları bizlerin mabedleridir. İyileri mutluluk salgılar. Singapur Changi, Seoul Incheon, Tokyo Narita ve Helsinki Vantaa gibi. Kötüleri ızdırap olabilir, özellikle lokalleri. Tek bir kriteriniz vardır iç hatlarda, Starbucks olup olmadığı, özellikle Çin de. Benim lokasyonlarım hep gelişmekte olan ve Uzakdoğu ağırlıklı destinasyonlar olduğundan havaalanlarının altyapıları yolculuklarımı çekilir hale getirebilmek için çok önemli. İyi bir business lounge ve güzel bir masaj sizi sizden alabilir mesela.

photo-5Gelelim uçaklara. A-380 hariç hepsiyle hemen hemen uçtum. Uçak önemli rahatlık açısından. Ama hava yolları asıl farkı yaratan. THY Allahı var bu işte artık dünya markası, yiğidi öldür hakkını yeme. Ama en iyisi hangisi derseniz bana göre Singapore Airlines. O kadar farklı havayolları uçtum ki hepsini hatırlamıyorum bile. Bunlardan bazıları Korean Airlines, Asiana Airlines, Garuda Indonesia, Lion Air, Asiana, Air Japan, JAL, Air China, China Eastern, China Southern, Shanghai Airlines, Thai Airways, Air Malaysia, TAM, Aerolinas Argentinas, Cathay Pacific, Hong Kong Airlines, Air France ve diğerleri. En güzel hostesler mi tabiki TAM Brazil de 🙂

photo-12Bu uçuşlar bazen eğlencelide geçebiliyor. Mesela manyağın biri tuvalet camına bu uçakta bomba var yazıyor, teker yere değdiğinde Çinli SWAT komandoları, itfaiye ve Ambulans ile karşılanabiliyorsunuz. Yada üst düzey muhafazakar bir Türk Kamu çalışanının uçakta arka arkaya viskileri götürüp ardından İlyas Salman gibi naralar atıp yolculara tükürmesine ve tüm kabin ekibinin bayan personeline kur yapıp numarasını vermesine şahit olabiliyorsunuz. Ama ne olursa olsun “Business” damarlarınıza kadar işliyor ve kendini net hatırlatıyor, özellikle free upgrade olunca 🙂

photo-4Yol hikayeleri sürekli uçak içiyle sınırlı değil tabi. Sizin yemeklerin dışında ara öğünleriniz onlar. Mesela restorandan çıkıyorsunuz bir bakıyorsunuz, manyak Çinlinin biri kızmış Lamborghini firmasına verdikleri servisten ötürü yakmış arabayı koymuş Lamborghini showroom un önüne. Hey gidi hey , adamlar para var huzur var derken boşuna demiyorlar arkadaşım 🙂 Ya da Inca Cola ile tanışabiliyorsunuz Peru da. Coca Cola ne yapmış etmiş geçememiş adamları pazarda, sonrasında her kapitalist gibi bastırmış parayı almış, al sana para var huzur varın başka bir formatı. Bunların içinde para yok huzur var olan hikayelerde var tabi yok değil. Chengdu da mekanında takılan Panda da kendini bulmak ve çocuk olmanın dayanılmaz hafifliğini o güzelliklerde görmek gibi.

photo-10

Yemek dedikte, bu yollarda bizimde yakıtımız Dünya Mutfağı. İş yemekleri, ofis yemekleri bizim olmazsa olmazımız. Saatlerce yapılan toplantılarda karar alınmaz genelde. Tüm konuştuklarınız yemekte alacağınız karar için girdilerdir bir nevi. Bu bazen Çin in ortasında, bir fabrika yemekhanesinde çalışanlar ile kumanya paylaşmak, bazen de Avrupa da bir yerde güzel bir restoranda üstünüze akın akın gelen kadehlere karşılık vermek şeklinde olur, Savulun bre, bizim atalarımız yıkılmamış ben mi yıkılacağım. Bizim kültürümüz farklı mutfaklara önyargılıdır biliyorsunuz. Ama sakın hayatınıza özellikle yemek konusunda önyargıyı sokmayın. Gittiğinize her yerde farklı tatlara gözü kapalı dalın. İşte o zaman hayatın tadına farklı varacaksınız. Favorilerin ne diye sorarsanız, Çin de Sichuan ve Uygur mutfakları, Japonyada Sushi, Sashimi ve Okonomiyaki, Peru da Ceviche, Kore de Bibimbap, Tayland da Tom Yum Goong, Endonezya da Gadu Gadu, Brezilya da Churrascaria.

photo-21Bizim yolculuklarımız genelde bu detaylar etrafında şekilleniyor sevgili Evrekka okuyucuları. Bunlar belki güzel tarafları. Yorgun gözler, Jet lag ler, her sabah kalktığınızda ulan nerdeyim ben ler , her perdeyi açışta gördüğünüz manzara karşısında aptallaşışınız, trafikte sıkıştığınızda Lima ve Jakartalılarla iletişime geçme çalışmalarınızdaki sanatsal ve bir o kadar ince derinlik, sevdiklerinizin arkadaşlarınızın önemli günlerinde yanlarında olamamanız, sonra onların sizi hatırlamak istememeleri gibi şeylerde diğer tarafı. Varın siz karar verin 🙂

Ama benim sizlere tavsiyem, tüm çıktığınız yolculukların hakkını vermeniz. Onlar size yaşadığınızı hatırlatacaklardır.

Evren

13.07.2014

@Kozyatağı/İstanbul

photo